Untitled Document
Kestane
KESTANE

Akşamın alacasında tezgahlarını kurup yavaştan dumanlandırmaya başlayan satıcılar çıktığı zaman artık güz iyiden gelmiş demektir. Ateş kora döndüğünde ıslatılmış olarak bekleyen kestaneler yavaş yavaş ateşle dansına başlar. Hafiften terleyerek kehribar rengine dönüşür. Arada bir tezgahın kenarına çat çat vurulan masanın sesinden sonra Kestanem Kebap sesleri arasında küçük külahlara dolup sevenlerine kavuşur. Böyle başlar bir güz akşamında kestanenin öyküsü. Sonra sıcak kabuğunu soymak için ellerimizde sektirerek verdiğimiz uğraş ve damağımızda eriyip gitmesi. Tezgahlarda görmeye başlarız Eylül sonları Ekim başı gibi.
Kayıngiller familyasından kışın yapraklarını döken, 25 - 30 metre boyunda bir ağaçtır. Yaprakları geniştir. Meyveleri iridir. Çok uzun ömürlü bir ağaç olan kestane 300 yıldan fazla yaşayabilir. Çok dayanıklı olduğu için kerestesi aranılan bir ağaçtır. Taze dallarından sepet örülür. Çehiz sandıkları yapılır. Tekne yapımında kullanılır.
Kuzey Anadolu ve Marmara Bölgesi' nde yayılış gösterir. Türkiye' de doğal olarak yetişen tek Kestane türü olan Anadolu Kestanesi 30 m boya erişebilen, geniş tepeli bir ağaçtır. Ülkemizde 25.278 hektar koru, 3.614 hektar baltalık kestane ormanı bulunmaktadır. Gençken düzgün olan gövde kabukları yaşlandıkça çatlaklı bir görünüm alır. Çiçekleri önemli bir bal kaynağı olan kestanenin meyvesi de ekonomik değere sahiptir. Kestane ağacının yaprakları biraz sert, kenarları testere dişli ve dişlerin ucu dikenlidir. Erkek çiçekler dik uzun durumlar halinde, dişi çiçekler ise üçlü gruplar şeklindedir. Yeşil ve dikenli olan meyvenin diş kabuğunun içinde kahverengi kabuklu, yenebilen ve aslında birer tohum olan birkaç tane meyve bulunur. Bu meyvelere kestane denir. Nişastaca zengin meyveleri olan Kestane, tazeyken buruk ve acımsı tattadır. Diş kabukları sararıp çatladıktan sonra toplanır. Dikenli olarak diş kabuğu sopalarla dökülerek temizlenir. Kestane bir süre toprakta veya toprağa gömülü bırakılırsa daha tatlılşır.

KESTANE VE SAĞLIK

Kabuklarını suda kaynatarak ateş düşürücü ve sinirleri yatıştırıcı olarak kullanılır. Meyvesi, kaşları kuvvetlendirir. Kan dolaşımını düzenler. Bedeni ve zihin yorgunluğu giderir. Varis ve basur memelerinin meydana gelmesini önler. Karaciğer yorgunluğu ve şişliğini geçirir. Kansızlığı giderir. Mideyi kuvvetlendirir. Kestane en çok potasyum düşüklüğünden yakınanlara önerilir. Çünkü 100 gr. kestanede 500 mg. potasyum vardır. Damar sertliği ve yüksek tansiyondan şikayet edenlerle, şeker hastaları dikkatli tüketmeleri önerilir.

KESTANE ŞEKERİ İÇİN BiR TARİF

1 Kg Kestane
2 Su Bardağı Şeker
1 Kaşık Vanilya
Su

Bir tencereye şekeri, vanilyayı ve suyu koyarak karıştırmak sureti ile koyu bir şurup kıvamına gelinceye kadar bir taşım kaynatın. Kestanelerin üst kabuklarını soyup, bunları içi su dolu bir tencerenin içerisinde orta ısıdaki ateşte hafifçe kaynatıp, pişirin. Su kestanelerin üzerini bir parmak geçsin. Sonra suyunu süzüp kestanelerin iç kabuklarını soyun. Kaynatmış olduğunuz şurubun içerisine kestaneleri atın ve tekrar bir tasın içinde daha kaynatın. Daha sonra ateşi iyice kısıp yaklaşık 4 saat kadar bu şekilde pişmeye bırakın. Ateşten aldıktan sonra 1 gün bekleyin. Sonra kalan şurubu eminceye kadar çok hafif ateşte yarım saat yeniden pişirin. 1 Gün buzdolabında bekletip servis yapın. Kestaneleri bir ipe dizip öyle haşlarsanız dağılmasını önlemiş olursunuz.

ZİYA' dan KESTANE İLE İLGİLİ BİR HİKAYE

Hikaye Bursa civarında geçer. Dönemin Padişahı tebdil-i kiyafet dolaşırken koyunlarını otlatan bir çobanla karşılaşır. Veziri Azamla beraber çobanın konuğu olurlar. Çoban kendi ağzından misafirlerine ikramda bulunur. Sohbet ilerledikçe padişah çobana sorar padişahtan memnun olup olmadığını. Çoban memnuniyetini ifade eder. Padişah çobanın konukseverliğinden memnun olduğu için kendisine padişahın çok yakını olduğunu ondan bir isteği olup olmadığını sorar. Çobanda "Ah der şu çomağımı havaya atıp yere düşen zaman için bana Padişahlığını verse" der. Padişah merak eder ve kendisinin kim olduğunu açıklar. Çobana da "Fırlat bakalım çomağını havaya ve yere düşünceye kadar Sultanlık senin" der. Çoban hem şaşkınlık hemde sevinçle fırlatır çomağını havaya ve "Bursa' nın bütün kestaneleri Vakıf" der. Padişah çobanın ne demek istediğini açıklamasını ister. Çobanda Padişaha kestaneyi çok sevdiğini ama sahipleri bahçelerinde olmadığı için izin alıp yiyemediğini ve imrenerek baktığını anlatır. Kestanelerin vakıf edilmesi halinde tamamen halkın mali olacağını ve işteyen herkesin yiyebileceğini söyler. Bunun üzerine padişah bütün kestaneliklerin bedelini ödeyerek satın alır ve vakıf olarak tüm halkın istifadesine sunar.