Untitled Document
Kahve
" KAHVE TÜTÜN, KEYİFLER BÜTÜN. "

TARİHÇESİ

Sanıldığının aksine kahve Brezilya kökenli bir bitki olmayıp Habesistan ve Güney Etiyopya’ nın yüksek yaylaları, yabani kahve bitkisinin doğal olarak ilk yetiştiği bölgelerdir. Adını Habesistan' da kahve üreten Kaffa yöresinden alındığı sanılıyor. Çok eski zamanlardan beri yerli halk bu bitkinin tanelerini çeşitli şekillerde kullanıyordu. Keçilerini gezdiren Kaldi adında bir çobanın, keçilerinin bazı yemişleri yedikten sonra canlandığını görmesi ve bunun üzerine Kaldi' nin de bu yemişleri deneyip kendini dinç hissetmesi kahvenin bulunuşu ile ilgili anlatılan bir rivayettir. Uzun yıllar kahve çekirdekleri çiğnenerek veya kırılarak ve yağla karıştırarak yenmiştir.
Kahvenin Etiyopya’ dan sonraki ilk durağı Yemen’ dir. Daha sonra Arabistan yarımadasının iç kesimlerine yayılmış, 1511’ de Mekke’ de Hayr Bey tarafından yasaklanmış, ardından büyük bir hızla Kızıldeniz Ticaret yolunu izleyerek Nil vadisine ulaşmış, buradan da Kahire’ ye girmiştir. El-Ceziri’ ye göre, kahveyi Yemen’ e götüren kişi, Cemaleddin Ebu Abdullah Muhammed İbn Said’ dir. Yemen’ in ticaret limanı Aden’ de ikamet ettiği süre boyunca tarikat çevresiyle yakın ilişki kurmuş ve kahvenin yaygınlaşmasında öncü rol oynamıştır. Bugünki yaygın adı da Araplar tarafından 'kahwâ' olarak verilmiştir. Mekke’ de ulema tepkisine yol açarak yasaklanan kahvenin aynı dönemde Kahire sokaklarına taşan bir ilginin odağı haline gelmesi, serbestçe alınıp satılması, bu keyif verici içeceğin aynı zamanda ticari bir tüketim maddesine dönüştüğünün göstergesidir. Ne olduğu tam olarak bilinmeyen bu yeni madde bir uyuşturucu muamelesi görmüş ve sözde kömürleşme derecesinde kavrulan her şeyin Müslümanlık' ta haram sayılacağı bahanesiyle din adamlarınca yasaklanmıştı. Türkiye' ye ilk kez, Halepli Hakem ve Şamlı Şemş adında iki Arap kökenli tüccar tarafından getirildiği, diğer bazı kaynaklarda ise Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Habesistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir. Bir rivayete göre bu dönemde kahve taşıyan gemiler dipleri delinerek, batırılmıştı. Her şeye rağmen kahvenin sevilip yaygınlaşması önlenememiş ve Sultan III. Murat (1546-1595) zamanında İstanbul' da kahvehane sayısı 600' ü geçmişti.

KAHVE' NİN AVRUPA İLE TANIŞMASI

Prospero Alpinus adlı botanikçi, 1580-1583 döneminde Venedik’ in Mısır konsülü olan Giorgio Emo’ nun bilimsel danışmanı sıfatıyla Akdeniz’ in bitki örtüsünü araştırmak için Kahire’ de kalmış ve burada Halil Bey adındaki bir Türk yöneticinin bahçesinde kahve bitkisini inceleme fırsatını bulmuştur. Alpinus’ un 1592’ de yayınladığı De Plantis A Egypti Liber adlı kitabı, kahveyi Avrupa’ ya tanıtan ilk bilimsel kaynak olarak kabul edilir. Botanikçilerin kahvesi bilimsel açıdan ilginç bir bitkidir ama, insana keyif vermez. Bu keyfi ilk keşfedenler dünya nimetlerinden el etek çekmiş dervişler, bunu bütün insanlığa en geniş ölçekte yayanlar ise bu nimetlere adeta tapan tüccarlardır. Avrupa’ nın kahveyi keşfetmesi, bir bakıma bilimsel merakın ötesinde, Ortaçağ baharat çılgınlığının miras bıraktığı doymak bilmez iktisadi pazarı besleyebilecek yeni bir tüketim maddesinin keşfi anlamına gelmektedir. Yakınçag Avrupasının haz dünyasına, farklı bir zevk kültürü armağan eden bu esrarengiz içecek, 17. yüzyıldan itibaren artık Doğu-Batı ticaretinin tıkanmaya yüz tutmuş dolaşım sistemine, ihtiyacı şiddetle hissedilen taze kanı sağlayabilecek potansiyele sahiptir. Kahve ticareti, 17 ve 18. yüzyıllar arasında Avrupa’ daki siyasi dengeleri belirleyen başlıca iktisadi öğelerden birisi olmuştur. İngiliz, Fransız ve Hollanda şirketlerinin birbirleriyle giriştikleri kıyasıya rekabet sonucu kahve üzerinden sağlanan zenginlik, artık Avrupa toplum hayatında bazı önemli dönüşümlere yol açıyordu.

Avrupa’ da kahve içme alışkanlığının ilk yerleştiği merkez Venedik olmuştur. Venedikli ve Marsilyali tacirler Türk Kahvesini dünyaya yaymışlardır. İtalyan gezgin Pietro della Valle keşfettiği ve hayran kaldığı içecekle ilgili aktardığı bilgiler vardır. 1615’ te Venedik’ te açılan kahvehanelerin 1645’ e doğru bütün İtalya’ ya dağıldıkları görülür. Kahve 1644’ te Marsilya’ da, hemen ardından da Lyon’ dadır. 1669' da Osmanlı Sefiri Süleyman Ağa, Türk Kahvesini Paris sosyetesine ikram ediyor. O dönem Paris' te Süleyman Ağa' nın konağına kahveye davet edilmek ayrıcalık sayılıyor. 1650’ de Londra’ da İngiliz aristokratları tarafından beğeniyle karşılanan ve ş öhretleri bugüne kadar ulaşan bir dizi kahvehane, 17. yüzyılın ikinci yarısında şehrin gündelik hayatındaki yerlerini almışlardır. Paris’ te entellektüel faaliyetlerin merkezi haline gelen kahvehaneler, Londra’ da daha farklı bir çevreye, yükselen burjuvaziye seslenen mekanlar olma özelliğini kazanırlar. Bugün kahve kültürünün en yoğun yaşandığı Avusturya ise 1683' te Osmanlı Ordusu' nun Viyana Kuşatması sayesinde tanışıyor kahveyle. Kahveyi tanıyan bir tercüman çıkmasaydı, Viyanalı askerler, çuvallar dolusu kahveyi deve yemi diye Tuna' ya dökeceklerdi. Bugün tüm dünyada farklı biçimlerde tüketilen kahvenin kökeni o "deve yemleri" idi.

KAHVE BİTKİSİ

Kahve, bir ağacın meyvesinin çekirdeğidir. Aile Rubiaceae, cinsi ise Coffea' dir. Çok sayıda Coffea türü varsa da, ekonomik anlamda iki tanesi önemlidir: Coffea arabica (Arabica) ve Coffea canephora (Robusta). Ağacon normal boyu 8-10 metreyi bulabilirse de, üretim teknikleri nedeni ile genellikle 2-3 metreye kadar büyümesine izin verilir. Yapraklaro sürekli yeşildir. Yetişmesi için tropikal bölge, volkanik zemin, orta derece nem gibi özellikler gerekir. Don' a karşı duyarlı bir ağaçtır. Genellikle yağmurun hemen ardından agaçlar beyaz renkli, kısa ve yoğun kokulu çiçeklerini açarlar. bu çiçeklerin ömrü sadece birkaç gündür. Coffea arabica otogam iken, Coffea canephora için polinasyon gerekir. Fertilize olan çiçekten kahve yemişi gelişir. Bu yemiş 1,5 cm. büyüklüğünde, yuvarlak ve başlangıçta yeşil renklidir. Olgunlaştıkça rengi kırmızı' ya dönüşür ve esas kullanılan kırmızı renkli yemişlerdir. Kalın bir kabuğa sahip bu yemişin içinde çekirdek vardır. Kahvenin elde edildiği kısım bu çekirdektir. Çekirdeğin üzerini parsomen adı verilen beyazımsı bir zar kaplar ve bunun altında da ikinci bir, gümüş zar adı da verilen bir tabaka vardır. Bu tabakaların içerisinde ise, kahve çekirdeği yer alır. Hemen her zaman bir yemiş, iki çekirdek taşır. Çekirdekler yeşil renklidir. Kahve bu çekirdeklerden elde edilir geri kalan ise atılır. Yemişlerin rengi kırmızı olunca olgunlaşmış demektir ve bozulmadan toplanmalıdır. Bu toplama işlemi çeşitli yöntemlerle yapılırsa da, en iyi ama en zahmetli yöntem elle toplamadır.

ARABİCA

Arabica, dünyada en yaygın kahve ağacıdır. Arabica, yetişmesi daha zor, parazitlere ve ısıya daha dayanıksızdır. Ancak elde edilen ürün daha kaliteli olduğu için yaygın olarak yetiştirilmektedir.

ROBUSTA

Robusta daha nemli, sıcak bölgelerde de yetiştirilebilir ancak ürünü daha kalitesizdir. "Gold" adı altında satılan kahveler genellikle Arabica' dan yapılır. Genellikle alışkın olmayan bir göz, bu iki kahve ağacının çekirdeklerini birbirinden ayırd edemez. Aralarındaki en önemli fark ise Arabica çekirdekleri %1-2, Robusta çekirdekleri ise % 2-5 kafein içerirler. Ayrıca Robusta daha asidik olup, sindirimi daha zordur. İçimleri açısından ise, Arabica daha hafif ve aromatik iken, Robusta daha acımsı ve daha az lezzetlidir. Bu ağaçların yetişmeleri için en ideal bölgeler, tropik bölgelerdir. Brezilya, Guatemala ve Kenya bu açıdan en ideal ülkelerdir.

KAHVE PİŞİRME ŞEKİLLERİ

TÜRK KAHVESİ

Türk kahvesinin çekirdek halinden kavrulmasına pişirilme ve sunulma aşamasına kadar kullanılan araç ve gereçleri çok fazla çeşitlilik ve zenginlik gösterir. Bakır ve pirinçten yapılan su ibriği, cezve, fincan zarfları ve pişmiş kahveyi taşımak için kullanılan kahve askılarının karakteristik özellikleri vardı. Bunlar bazen gümüş ve altından da olabiliyordu.Telkari fincan zarfları bunun en güzel örnekleridir. Fincanlar tamamen Türk zevkine uygun biçim ve motiflerle gerek ülke içindeki İznik ve Kütahya atölyelerinde gerekse Avrupa' nın ünlü porselen merkezlerinde imal ediliyordu. Daha sonra bu takımlar Avrupa ülkeleri tarafından kendi piyasaları için de imal edilmiş ve `ala turque' diye isimlendirilmiştir. Soğutma kabı, muhafaza kutusu gibi bazı araç ve gereçler ise ağaçtan yapılmakta ve oymalarla dekore edilmekteydi. Bursa ve İstanbul' da yapılan nakışlı, yazılı ve ahşap aplikasyonlu kahve değirmenleri de ünlüdür.

Tiryakiye yakışır bir kahve ağır ateşte 15- 20 dakika pişirilmeli, cezve sık sık ateşe sürülüp geri çekilmelidir. Eskiden böyleydi. Her fincan kahve için bir kaşık kahve ve bir kaşık şeker günümüzde kural haline gelmiştir.
İyi yapılmış bir Türk kahvesinin üstü köpükle kaplı olur ve Türklerde en çok köpüklü fincan misafire veya en yaşlı kişiye verilir. Kahvenin köpüklü olması için doğru boyutta cezve seçilmesi gereklidir. Bu nedenle iyi donanımlı bir mutfakta 1 fincandan 4 fincan alabilecek boyuta kadar cezve takımları olur. Eski Türk Kahvesi ise genellikle şekersiz olurdu. Kahve öncesinde veya sonrasında tatlı bir şey yemek veya içmek geleneği vardı. Tatlı olarak şerbet gibi sıvı içecekler alındığı gibi reçel, sekerleme lokum da yenirdi. Osmanlı İmparatorluğu' nun etkisindeki Yunanistan, Makedonya, Yugoslavya gibi yerlerde ve Türkiye' de kadınlar tarafından Türk Kahvesi genellikle şekerli olarak alınırdı. Bu bakımdan sade, yandan çarklı,orta kaynak vb gibi isimlerle kırkı aşkın kahve pişirme şekli bulunmaktadır. Şayet kahvenin değişik ve güzel bir koku taşıması isteniyorsa fincanların dibine yerleştirilen bir mahfaza içine kokulu maddelerden bir parça konulurdu. En çok yasemin, amber, karanfil ve kakule kullanılırdı.

TÜRK KAHVESİ' NİN SUNUMU

Türk Kahvesi' nin sunuluşu gerçek bir geleneksel tören havasında olurdu. Bu tören çekirdek kahvenin kavrulmasından, pişirilip fincanlara konulmasına yanında küçük bir bardak soğuk su ile konuklara ikramına kadar uzun, seyirlik safhaları kapsamaktadır. Gerçek Türk misafirperverliği ve konuğa olan sıcak saygının bir örneğini bu törenlerde izlemek olanağı vardır. Günümüzde kız istemeye gidildiğinde kahveyi evlenecek kızın taşıması ve onun taşımadaki ustalığı, ayrıca pişirdiği kahvenin lezzeti bu törenlerden kalan önemli bir gelenek olarak hâlâ sürdürülmektedir. Geçmişte Türkiye' yi ziyaret eden gezginler, diplomatik kişiliği olan büyük elçiler ve aileleri hatıralarında Türk Kahvesi' nin bütün özelliklerinden ve bu törelerden mutlaka söz etmişlerdir. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır. Kahve' nin üreticisi Türkler değildir. Fakat hazırlanışı, pişirilmesindeki hassasiyet bunun sonucunda ona kazandırılan aroma ve lezzet bakımından Türk Kahvesi emsalsizdir.

FİLTRE KAHVE

Filtre kahve (ground coffee, drip coffee veya amerikan kahvesi) yaparken kullanılacak kahve Türk kahvesinde olduğu gibi çok ince çekilmiş olmamalıdır. Çok ince kahve konursa, filtrenin üzerinde yer alan kahveden sıcak suyun süzülmesi uzun sürer ve kahvenin lezzeti bozulur. Çok kaba çekilmiş kahve konursa, sıcak su hızla aşağıya akacağı için kahvenin tadı suya geçmez. Nisbeten kaba çekilmiş kahve, filtrenin üzerine yerleştirilir. Burda tavsiye ölçü 30 ml kahve ve, aletin haznesine 150 ml. sudur. Filtrenin altın kaplı veya metal olması uygun olur, çünkü kağıt filtreler, kahveye tadını veren maddelerin aşağıya geçmesini engellerler. Kahve konulduktan sonra, aletin ısıtıcısı aktive edilir ve yukardan aşağı doğru akan sıcak su (kaynama derecesinin altinda olmalıdır) kahvenin içinden geçerek filtrenin altında bulunan kaba süzülür. Bu kabın altına genellikle ısıyı korumaya yarayan bir ısıtıcı platform bulunur. Burada dikkat edilecek önemli bir nokta kahvenin 20 dakikadan fazla ısıtıcıüzerinde bırakılmamasıdır. Bir süre sonra kahve acılaşmaya başlar ve sağlık açısından da uzun süre beklemiş kahve içmek uygun değildir.

ESPRESSO

Espresso ve Capuccino yapmak için mutlaka yüksek basınçlı su buharı veren bir aletiniz olmalıdır. Bu aletin filtre içeren haznesine özel espresso kahvesi yerleştirilir ve aletin ısıtıcısı açılır. Filtreleme yönteminde kahvenin içerisinden su yerçekimi ile geçerken, espresso yönteminde su yüksek basınçla ve yüksek ısı ile kahveden geçer. Bu sırada kahveye tadını veren çözünebilen bileşikler suya geçerken, tada olumlu katkısı bulunan yağlar da erir ve kahve suyuna geçip, kahvenin üzerinde bir krema oluşturur. Bu kremanın varlığı iyi bir espressonun kaçınılmaz parçasıdır. Kullanılacak su miktari filtre kahveye göre çok daha azdır (1/6'sı). Kullanılacak kahve miktarı, normal kahvenin 2/3' üdür (7 gram) ve kullandığınız aletin filtre haznesini tam doldurur, kahvenin üzerine biraz basarak yerleşmesi sağlanır. Burada kullanılan ayarlar ancak deneyerek belirlenir. Kural, kahvenin içerisinden uzun süre basınçlı suyu geçirmemektir. Kahve aşağı doğru damla damla akmalıdır. Espresso kahve hiçbir zaman bekletilmez ve hemen içilir. Espresso için hazırlanan kahve, uzun süre fırınlanan kahveler sınıfına girer. Hafif karamelimsidir. Espresso kendine özgü tasarlanmışözel fincanlarda içilir.

CAPPUCCİNO

Capuccino 1/3 espresso, 1/3 kaynar süt ve 1/3 süt köpüğünden oluşur. Capuccino yaparken en önemli nokta, sütün köpük hale getirilmesidir. Bunun için yüksek basınçlı su buharı kullanılır. Buhar ucunu süt kabına batırırken dikkatli olun, çok batırırsanız süt köpüğü çok kabarcıklı olur ve çabuk söner. Çok yüzeyde tutarsanız köpük oluşmaz ve süt çok ısınır.
-EVDE YAPACAKLAR İÇİN: Soğuk süt, kutudaki pastorize süt ve paslanmaz çelik kap en iyi sonucu verir. Buhar vericiyi hazırlayın ancak, ucu sütün içerisine soktuktan sonra buharı açın ve işiniz bitince önce buharı kapatın sonra ucu çekin.

CAFFE LATTE

1 ölçü kahveye, 2-3 ölçü süt katılarak yapılır. Kahve ocak üstü ısıtıcılarda yapılır. Aynı anda ocak üstünde süt ısıtılır ancak kaynatılmaz (buharlanmış süt ile aynı ısıdadır). Cafe au lait bunun Fransız versiyonudur ve sütü daha fazladır. Capuccino' dan farkı, kahvesi daha hafiftir ve sütü köpürtülmez.

FRENCH PRESS

Kahveyi cam bir kaba ya da bu iş için yapılmış özel kabına koyun. Orta çekilmiş (medium) kahve kullanınız (10g kahve/200ml kap). Bunun ardından yeni kaynatılmış olan suyu kahvenin üzerine dökünüz. Tahta veya plastik bir kaşıkla 90-120 saniye kahveyi karıştırın. Bu kahvenin tümünün su ile temasını sağlar. 20-30 saniye kahvenin dibe çökmesini bekleyiniz. Filtre kapağını kapatınız ve filtre çubuğunu yavasça, tüm kahve dibe çökecek şekilde indiriniz. Bu sırada su ısısı 80 derece civarinda olup, ideal bir ısıdır. 2 dakika kadar bekledikten sonra servis yapılabilir.

KAHVE HAZIRLANIRKEN DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR

-Kahvenizi eğer kendiniz hazırlıyorsanız en doğru şekilde öğütülmesine dikkat ediniz. Dedelerimizin kahve değirmenlerinin ayarlarını oynamak başlıbaşına ciddi hadiselere neden olurdu. :)
- Kahvenizi asla kaynatmayın. Kaynatmak kahveyi acılaştırır. Kahvenin 90-96 derece arası bir ısıda hazırlanması gerekir.
- Soğumuş kahveyi yeniden ısıtmayın. Her seferinde yalnızca içebileceğiniz kadar taze kahve hazırlayın. Kahve, lezzetini en iyi 86 derecede korur.
- Her fincan kahvenin yüzde 98 ’i su olduğundan, iyi kahve için iyi su gerekir. Kahvenin suyunu hazırlarken musluk suyu kullanmamak gerekir. Bunu bazı illerimizdeki sular için istisna kabul etsekte. Suyun fazla sert ya da yumuşak olması kahvenin tadını olumsuz etkiler. Aynı şekilde işlenmiş su da lezzetsiz bir kahveye yol açar. En doğrusu piyasada satılan şişelenmiş kaynak suları kullanmaktır. Kullanılacak suyun soğuk olması da kahvenin lezzetine olumlu katkıda bulunur.
-Kullanılmış kahveyi tekrar kullanmayın. Aksi takdirde hazırladığınız kahveden geriye lezzet değil, sadece acı taneler kalır.
- Kahve makinenize uygun öğütücü kullanın. Çok ince öğütülmüş kahve, makinede sızıntıya ve kahve tadında da acılığa neden olabilir. Ayrıca makinenizi de tıkayabilir. Çok kalın öğütülmüş çekirdekler ise kahvenizin kıvamının fazla sulu olmasına yol açar. Filtre kahve makineleri için uygun kahve miktari, kahvenin birkaç dakikada hazırlanmasını sağlayacak kadar olmalıdır.
-İdeal oran; 1 su bardağı suya 10 gram kahve. Ne miktarda kahve yaparsanız yapın, bu oranı kullanın. Kahvenizi biraz yumuşatmak isterseniz, kahveyi hazırladıktan sonra sıcak su ekleyebilirsiniz.
-Kahvenizi, tadı bozulmadan en fazla 20 dakika sıcak tutabilirsiniz. Hava almayan bir çaydanlık ya da termos, kahvenizin çok daha uzun süre sıcak ve lezzetli kalmasını sağlar.

KAHVE NASIL SAKLANIR?

Taze olmayan bir kahveden lezzet beklenemez. İster çekirdek halinde, ister öğütülmüş olsun, kahve kavrulduktan bir süre sonra bozulur.
Ama doğru saklama koşullarında kahvenizin tadı uzun zaman korunabilir. Özel kaplarda kahve çekirdeklerinin hava, ışık ve nemden korunması gerekir. Eskiden büyüklerimizin çehiz sandıkları içinde kavrulmamış çekirdek kahve sakladıklarına tanık olmuştum. Kahvenizi paketini açtıktan sonra iki hafta içinde tüketmeniz ve bu süre içinde serin, karanlık ortamda, hava almayan bir kapta saklamanız önerilir. İki haftayı geçiriyorsanız kahvenizi küçük ve hava almayan bir kap içinde dondurucuda saklayın. Ancak dondurucudan çıkardıktan sonra kahveyi geri koymayın; çünkü biriken nem, lezzet kaybını hızlandırır. Kahvenin en büyük düşmanı hava ile temastır. Öğütülmemiş kahve çekirdeklerinin tadı, öğütülmüş kahveden çok daha uzun ömürlü olur, çünkü havayla temas eden kısmıçok daha azdır. Taze kahvenin tadını alabilmek için kahvenizi hazırlamadan hemen önce öğütmeniz mümkün olabiliyorsa bu en güzel sonucu verir.

KAHVE TADIMI

Tat alan organlar ağızdadır. Bunlar yoğunlukla dilimizin üstü ve önündedir. Bu hücreler her 3 günde bir yenilenir. Buraya sıvı gelmesi için ağızdan içeri hava çekilir ve sıvı hava ile beraber alınır. Gelen sıvı hava ile karışık olur. Bu yüzden hem tadını, hem de o kadar önemli olan kokusunu alırız. Tat alma hücreleri dilimizin etrafında yayılmış olduğu için, tadını almak istediğimiz yiyecek ve içecekleri önce dilimizin etrafında dolaştırırız. Dilimizin ön tarafı tatlı, ön orta tuzlu, ortası ekşi, ve arkası acı tatları alır. Tatları algılamak biraz zaman alabilir. Fakat kahveyi genellikle çok sıcak içtiğimiz için bu mümkün olmayabilir. Bu nedenle kahveciler bir teknik geliştirmişlerdir. Kahveyi içerken havası "bol" yani "ters üfleyerek" kahveyi sprey ederek dilin üzerine dağılmasını sağlarlar. (hüpleterek içerler) :)

İçtiğimiz kahvenin tüm lezzet alma hücrelerini "okşaması" lazım. Yani aynı anda tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatları içermesi lazım. Ekşi ve acılık dengeli olduğu zaman kahvede olumsuzluk ifade etmiyen aksine aranılan özelliklerdir. Dilimizin neresinde ne hissettiğimizi düşünerek bir yudum kahve içelim. Ağızımızı kapatarak boğazımızdaki havayı burnumuzdan çıkartalım. Bu işlemi arka arkaya bir kaç defa yapalım. Hava yutulmadan tadına iyice varılmış olunur. Hava dildeki lezzet alma hücrelerini çalıştırıyor ve aynı zamanda burundan geçerek ağzınızda olan kahvenin kokusunu almamızı sağlıyor. Aynı yöntemin bir farklı metodu da havayı ağızdan alarak burundan vermek. Fakat almak ve vermek arasında ağızın kapalı olması lazım. Bir kaç kez deneyin ve kahvenin "ruhunu" arayın. Bulunca zengin aroma ve tatları da bulacaksınız.

Bir kahveyi değerlendirebilmek için ağızımızı ve burnumuzu çalıştırmak lazım. Onlardan bilgi alabilmek için sadece nasıl çalışdıklarını öğrenmek lazım ve o bilgileri kullanarak tat değerlerimizi toplamamız lazım. Topladığımız değerleri tercüme ederek bir kahvenin tadını kelimelerle ifade edebiliriz.


Kahve ile ilgili diğer sayfa için lütfen tıklayınız...